22 Eylül 2013 Pazar

Gezi'de Kimler vardı..

   


   GEZİ'de kimler vardı?
  
   İlk önce ve en başta, kafalarında, yüzüklerin efendisinden mülhem yürüyen ağaçlarıyla karışık, Ursula LeGuin ütopyalarına uzaklıktan şikayetçi düşünceleri ve hülyalarıyla, çevreciler/yeşiller vardı..
 
   Sonra, Tarlabaşının polisle çatışmayı oyun edinmiş Kürt çocukları vardı.
Sırrı Süreya Önder yetişene kadar beceriksizce sündürülmüş, görmeyen duymayan kalmasın diye çadırların ateşe verildiği operasyona bir biçimde yetişen, diğer Kürtlerle birlikte..

   Entelektüel birikimleri içkilerine meze, mahallemin insanları, Cihangirliler vardı..
   Aralarında dizi sektörünün tanınmış bol "bölüm başı" ücretli oyuncuları ve yine aynı sektörden yazarlar, produktorler, organizatörler, şirket sahipleri, modeller, mankenler, makyözler, kuaförler, ajanscı, barcı ve restorancılar vardı,
  Tasarımcı, küratör ve designer'lar da..

   Ulusal solcular vardı.
Yani nasyonal sosyalistler, yani adı sol kendi sağ, bildiğimiz Faşistler, kalpaklı bayraklarını alıp gelmişdiler..

   Devrimciler vardı, sırf devrime benzeyen bir şeyin kokusunu aldıkları için, hiçbir sınıfsal aidiyetleri, çoktan beridir olmadığı için, çokca hikaye, şarkı, türkü ve konserve nefretler biriktirmiş devrimciler..

  "Eski Tüfekler" vardı.
Sonradan zengin olmuşlarında, bu sayede biraz olsun hafifleteceklerini sandıkları bir iç sızısı ve temize çıkma isteği,
parayı hiç bulamamış olanlarında o eski, kaldığı yerde küflenmiş devrimci nefret ve hayalkırıklığı ile yılların bilediği öfke vardı..

   Alaylardan, sataşmalardan ve türlü sekter tavırla birlikte, küçük bir komüne saplanıp kalmış olmaklıklarından bıkmış, örgütsel hayatları boyunca, her nasılsa yaptıkları en doğru iş olan "Yetmez Ama Evet!" demişlikleri burunlarından getirilmiş, Troçkistler vardı, "bakın biz de burdayız, sizinle birlikte direniyoruz, biz de devrimciyiz, bizi yine sevin.." demek için oradalardı..

   Devlet ve şehir tiyatrosunun, balesinin, operasının memur/sanatçıları vardı..
Arpalık kurumlarını altlarından çekip alma olasılığı ortaya çıkmadan çok önce bile
Tayyip Erdoğan/AKP nefretinden dönmüş gözleriyle, " bu defa bitti, artık yeter, bu sefer Tayyip gidecek ! " diyorlardı..

   Ünlü/ünsüz, yüksek, orta ve düşük gelirli her türden reklamcı vardı..
Türkiye'de sektörün patlamasının, 12 eylül gazisi devrimciler tarafından yükseltildiği yıllara denk gelmesinden kaynaklı, bir yarı entelektüelliğin içine mütemmim cüz olarak katılmış, kerameti kendinden menkul "ne kuş ne deve" "Solculuk"larıyla reklamcılar, tam takım oradaydılar..
   Sırf, "necisin sen?"diye sorulduğunda, "kemküm" eden ve "Gezi" ile birlikte, her nasılsa aniden solculuklarını hatırlamış olanları da değil üstelik, "bireyciliğin" Dünyaca ünlü dil ustası, Antikomünizmin sancak yazarı Ayn Raynd'ın yayımcılarından biri de oradaydı.. (Neyse ki çabucak çark ettiği virajı Can Paker sayesinde aldı da, yine sıyırdı.)
                                    
    Ülkücüler de oradaydı..
12 Eylülden sonraki tek varlık sebepleri olan 30 yıllık iç savaşı bitirdiği için, hükumete gizli gizli diş bilediklerinden, kurt sürüleri gibi saldırmak ve şiddet, ideogenetik kodlarında kazılı olduğundan,
ve fakat tam da o savaşın karşı tarafı, Kürtler'i de sorun etmeyerek, oradaydılar..

   Bilebildikleri hayatları boyunca, tepelerinde dikilmiş ve kafalarında (disiplin=devlet=AKP=polis) formülüyle, yaşları gereği isyancı ve arayıştaki gençler de oradaydı.. Kimisi okul çantalarıyla, kimisi i-phone'ları, hevesleri, sevgilileri ve adrenalinleriyle..
   Bazıları derslerini, sınavlarını ekti, gitmedi. Bazıları otobüs ya da taksilerden inip biraz yürüyerek veya ailelerinin altlarına çektikleri arabalarını güvenli bir yere parkedip, sonra da eylemlere katılmak ve "devrimcicilik oynamak" üzere oradaydı..

   İt/kopuk da oradaydı..
ışığa gelen pervaneler gibi doluşmuştular üstelik, kargaşaya, polissizlik fırsatına..
  
   Seyyar satıcılar, yankesiciler, torbacılar, sivil polis ve zabıtalar da oradaydı..
  
   Ve tabii sanatçılar oradaydı. Ne de olsa "Sanat Muhaliftir" değil mi?
   
   Sendikalar da vardı, işçisiz, emekçisiz, işlevsiz, kadro/memurlarını gönderdiler günler sonra..

   Ve İşaretsiz, flamasız, bayraksız ve pek kimseye farkettirmeden ve sonradan gelen Aleviler vardı..
   Kimbilir nerelerde ve kimlerin gazına gelmiş, Suriye'de Esad'ın akıllı bir taktikle, bir mezhepsel çatışma kisvesine büründürdüğü içsavaşın, mecburi taraflarından biri olma provokasyonuna gelenleri Alevilerin..
   Kalabalık, ama dediğim gibi "işaretsiz ve bayraksız" bir kitle olarak, oradaydılar..

   Ve bana "karşı çıkma, yalnız kalırsın" diye uyaran (ama artık nedense, "gezi" ile ilgili tek kelime etmeyenleri de dahil), bir kısmı artık yüzüme bakmayan, kimi açıkça ve nefretle küfreden arkadaşlarımın, dostlarımın çoğu da oradaydı..

    Benzerleri burda da çok, Occupy fetişisti turistleri de atlamayalım,
onlar da oradaydı..
  
   Yani neredeyse işçi sınıfı hariç (onlar işlerinde, güçlerindeydiler, pazar günü de Kazlıçeşmeye gittiler..), hemen herkes oradaydı..

   Ben mi? ben herşeyin ortasında ama satıhta değil, maden ocağının dibindeydim..
yani en azından, hissiyat olarak..

   Fırat Erez
  
  

  

  


  

  


  

1 yorum:

  1. işçi sınıfının işleri tıkırında, keyfi yerinde olduğu için mi orada olmadığını düşünüyorsun? sahi arada bi düşünüyormusun?

    YanıtlaSil